Zamanın behrinde Neyzen Tevfik’e sormuşlar;
-Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?
Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemmiş.
- 'Maliye vekili değilim ki, çalarken zevk alayım.' Demiş üstad.
Gün geçmiyor ki bir zam ya da yeni bir vergi haberi almayalı.
Son olarak elektrik ücretlerine gelen %38’lik zam haberi özellikle açlık sınırının altında kalan asgari ücretli ve emekli vatandaşlarda soğuk duş etkisi yarattı.
Cebindeki el devletin olunca da vatandaş bu duruma hırsızlık diyemiyor tabi ki. Ne me lazım yerin kulağı var !
İçinde olduğumuz ahval ve şerait ne olursa olsun eleştiri hakkı suç oldu günümüzde. Ama Ak Parti hükümetinden önceki dönemleri eleştirmek, buz dolabının, fırının, mutfak robotunun olmadığı o uzak, sıkıntılı, yok ve yoksun yılları konuşmanın bir müeyyidesi yok.
Ne yapalım? O yıllardan, eski üstadlardan vergi ve zam konusunda feyz alalım…
Mesela bir zamanlar ‘Fahişelik vergisi’ konulmak istenmiş güzel ülkemizde. Şair Eşref bu konuda çok güzel bir dörtlük kaleme almış ;
"Vergi miktarını ol mertebe artırmalı ki,
Sahibi servet olanlar da züğürt kalmalıdır.
Yalnız fâhişeler vergisi haksızlık olur,
Evlilerden de yattıkça rüsûm almalıdır."
Memurlara maaş ödeyemeyen hükümetin, köprüden geçenlerden para almasına ilk tepki de Şair Eşref'ten gelmiştir. 'Hasbihal' adlı kitabında köprü vergisinden şöyle şikâyet ediyor:
“Ahali köprüden on para vermezse geçirmezler,
Ne feyz ummaktayız böyle dilenci hükûmetten?”
Meşhur heccav şair Neyzen'de boş geçmemiş vergi mevzuunu.
"Eskazâ bir lokma et yersem, hâyâlen, vergici,
Rüzgâr altından geçerken zartımı koklar benim."
“Ağralı, verginin tezyidine kalkmış yeniden
Doğrusu vergi tahsili yolu eksik gibidir.
Karıştırmışsın Allah için şu işleri
Ele aldıkça büyür vergi s.. gibidir."
Velhasılı Kelam, dedelerimizin de bizden aşağı kalır yanı yokmuş. Osmanlı’da vergi üstüne vergi, zam üstüne zam koymuş milletin… Bu gün evde tencere kapağını kalkan yapıp elinde ekmek bıçağıyla ‘’Diriliş Ertuğrul’’ seyreden alicenap milletimizin Osmanlı sevdasının nereden geldiği anlaşılmıyor mu? Alışmış kudurmuştan beterdir derler.
Osmanlı da alınan vergilere bir göz atalım ;
avarız vergisi: olağan üstü durumlardan alınır.
bac: pazar vergisidir.
ağıl: barınak vergisidir.
ağnam: küçükbaş hayvanlardan alınır.
arusane: kızın evlenmesiyle alınır. ( buna dikkat!)
mücerred: bekar erkek çiftçiden alınır.
bennak: evli erkekten alınır.
ispenç: gayrimüslimin ödedeği toprak vergisidir.
bad-ı heva: (ki bedava kelimesinin kökü de buradan gelir.) nereden geldiği tam olarak bilinmeyen para, muhtemeldir ki kaynakların gösterdiğine göre vergilerden gelen paradır.
canavar: gayrimüslimin yetiştirdiği domuzdan alınan vergidir.
çifthane: müslümanların devlete ait toprakları sürmesiyle ödedeği toprak vergisi ( devlete ait olmayan toprak mı var?)
çiftbozan: iki sene ekip biçmeyenden alınan vergidir ve sürgün edilir. ( bak bunu destekliyorum, üretim sürekli olmak zorunda.)
ihtisab: panayır vergisidir.
seferiye: sefer zamanı alınır. ( sefere çıkmadığımız da azdır belirteyim.)
hazariye: barış zamanı alınır. (beni bi gülme aldı afedersiniz, savaşa barışa :)
cihadiye: cihat vergisidir:)
derbent: geçit, köprü vergisidir.
izn-i sefine: boğazlardan geçmesi için gemilerden alınan vergidir. ( bu da gereklidir.)
iltizam: ihale öncesi alınır.
nüzul: çiftçilerden alınır.
bal öşri: kovan başına alınan 1/10 vergidir.
Yazımızı biraz yakın tarihten merhum Ozan Arif’ten bir şiirle tamamlayalım.
Ağlamak, sızlamak nafile beyler,
Yorgana döşeğe vergi bağlandı.
İnliyor şehirler, kazalar, köyler,
Buğdaya, başağa vergi bağlandı.
Bülbül gibi susmak için dut yerdik,
Koyun besler, kuzu besler süt yerdik,
Ara sıra av yapardık et yerdik,
Baruta, fişeğe vergi bağlandı.
Berberin, bakkalın koptu damarı.
Esnaf duman oldu yedi şamarı,
Sık diyorlar, yok ki sıkak kemeri,
Kemere, kuşağa vergi bağlandı.