Ruanda’lı Turistler Sosyal Medyayı Karıştırdı

28 Mayıs tarihli Resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ruanda Cumhuriyeti ile yapılan turizm anlaşması resmiyet kazandı. İyi Parti Ankara Milletvekili ve TBMM Dış İlişkiler komisyonu üyesi Kürşat Zorlu, 30 Mayıs tarihli resmi yazısı ile konunun detaylarını Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’a sordu.

 

Tüm gelişmelerin ardından Ruanda Nerede? Ruandalılar Kim? Gibi sorular sosyal medyada gezmeye başladı.

 

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın sömürgesinde olan Ruanda, savaşın ardından Belçika’ya verildi. Yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak dışında çalışmayan Ruanda halkını kahve tarlalarında çalıştırmak isteyen Belçikalılar Ruandalı halkı yapay bir yöntemle ırklara ayırdı. Uzun boylu olanlarına Tutsi, Orta boylu olanlarına Hutu ve kısa boylu olanlarına Twa isimlerini vererek yapay ırklar ve kabilelelr oluşturdu. Azınlıkta olan Tutsiler e ayrıcalıklar vererek yönetim oluşturan Belçikalılar kabileler arasında gelişen ihtilafları da körükledi.


 

1964 ve daha sonra 1974'teki pogrom adı verilen olaylarda birçok Tutsi öldürüldü ya da sürüldü. Bu olaylar sırasında Tutsi öldüren Hutular devlet tarafından korundu. Göstermelik bir iki olay dışında kimse yargılanıp cezalandırılmadı. Tutsilerin nüfusa oranları olan %9 oranı bütün ülkede üst limit olarak tanımlanarak Parlamento başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlardaki eğitimli Tutsiler işten çıkarıldı ve sürgüne zorlandı.

1980 yılına kadar komşu ülkelerdeki Tutsi nüfusu 500 binlere kadar ulaştı. Eğitimli ve kalifiye kişiler olmaları sebebiyle gittikleri ülkelerdeki önemli kadroları ele geçirerek ülkelerine dönüş için organize olmaya çalıştılar.

Uganda'daki kamplarından çıkıp Ruanda'da hükûmetle silahlı mücadeleye başladıkları 1 Ocak 1990'dan 1992'ye kadar bir iç savaş yaşandı ancak Ağustos'ta imzalanan ateşkesle geçici olarak savaş durduruldu. Bu sürede soruna "kalıcı çözüm" bulmak isteyen aşırı uçtan Hutular aldıkları kararları hayata geçirmeye karar verdiler.

6 Nisan 1994'te tarihin gördüğü en kanlı katliamlardan birisi radyoda yapılan anonslarla başladı. O gün, bir Hutu olan devlet başkanının uçağı düşürüldü. Ülkede yaşanan kaostan faydalanan Interahamwe üyeleri ellerindeki listelere bakarak, eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma başladılar.

 

 

Somali başarısızlığının etkisiyle bölgeden uzak durmak isteyen ABD, baskı yaparak ve bölgede öldürülen 10 BM askerini sebep göstererek, BM Barış Gücü askerlerinin çekilmesini sağladı. Bunun üzerine katliam daha da şiddetlendi. Hutu milisleri, neredeyse ellerine geçen her aletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonlarını kesiyor, dinlendikten sonra katliamlarına devam ediyorlardı. Kilisede rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.

 

Ceset saklanabilecek her yer cesetlerle dolmuş, cesetlere saldıran köpeklere sinirlenen Hutular, o dönemde neredeyse ülkedeki tüm köpekleri öldürerek yok etmişlerdir. Dünyadaki soykırımlara seyirci kalmayacağını söyleyen Fransa ve ABD gibi ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de soykırım sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını istemişlerdir.

 

Katliam haberlerini alan RYB üyeleri ülkenin doğusundan girip katliamcılarla savaşarak başkente kadar ülkeyi ele geçirdiler. O ana kadar bölgeye müdahaleden uzak durmaya çalışan Fransa, ani bir kararla, katliamı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükûmetine askeri yardıma başladı. Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri, Kigali'nin batısından Kongo'ya kadar olan bölgenin yönetimini ele geçirdi ve oraya RYB askerlerinin girmesini engelleyip, bölgedeki katliama müdahale etmedi. O ana kadar 600 bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar.

 

100 gün içinde bölgede 800.000'e yakın insan öldürülmüş, 2.000.000 Hutu, Tutsilerin ve RYB askerlerinin öç almasından çekindiği için komşu ülkelere mülteci olarak sığınmıştır. Tüm devlet kurumları çökmüş, ekili alan kalmamıştır.

 

İngiltere hükümetinin ülkeye yasa dışı yollarla giren bazı sığınmacıları Doğu Afrika ülkesi Ruanda'ya göndermek için iki yıldır geçirmeye uğraştığı plan Avam Kamarası'nda onaylandı.

 

 

Kral 3. Charles'ın imzasından sonra plan yasalaşacak.

 

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, son görüşme öncesi Ruanda'ya ilk uçuşların 10-12 hafta içinde başlayacağını duyurmuştu.

 

Hükümet, Fransa üzerinden Manş Denizi'ni geçerek İngiltere'ye ulaşan botların sayısını bu yolla azaltmayı amaçlıyor.

 

İngiltere’nin gemilere bindirip Ruanda’ya gönderdiği düzensiz göçmenlerin yapılan turizm anlaşması ile Türkiye’ye gelebileceği endişesi de sosyal medya da en çok konuşulan konular arasına girdi.